English below…
KÜÇÜK ÇANLAR ÇINLADIĞINDA
THE ECHOES OF SMALL BELLS
Küçük Çanlar Çınladığında sergisinde; Doğu Çankaya, Evren Erol ve İpek Çankaya yaratıcı süreçlerine ilham veren şairlerin izlerini sürüyorlar.
İpek Çankaya, Didem Madak’ın ‘Şimdiden Bir Hatırasın’ ve Birhan Keskin’in ‘Arka Bahçe’ adlı şiirlerine ‘You and I’ ve ‘Suya Taşa Belleğe’ başlıklı duvar yerleştirmeleri ile yanıt veriyor. Çankaya üretimlerinde aile arşivinden fotoğraf ve dia pozitifler, tarihi fotoğraf kolajları ve pratik aydınlatma aparatlarından yararlanıyor. Çankaya’nın bir diğer işini, Konstantinos Kavafis’in Cevat Çapan’ın Türkçeleştirdiği ‘Şehir’ adlı şiirine karşılık, halka sanat projesi’nin Moda’daki mekanını kaybedişleri sürecinde yazdığı ‘Ruşenağa Numara Sekiz’ adlı şiirden bir dizeyi görselleştirdiği duvar işi oluşturuyor. Serginin farklı kesişimlerinden biri Evren Erol gibi İpek Çankaya’nın da Dylan Thomas’ın ‘Fern Hill (Eğrelti Otu Tepesi)’ şiirinde kendine özgü bir çınlama bulması oluyor. İpek Çankaya’nın ‘Evergreen’ adını verdiği bu eserin zemininde Doğu Çankaya’ya ait bir desen kullanılması da sergideki kolektif işleyişin bir başka ürünü olarak kendini gösteriyor.
Küçük Çanlar Çınladığında; 5 – 26 Ağustos tarihleri arasında Datça’da Maison Magi ev sahipliği ve halka sanat projesi işbirliği ile izleyici ile buluştu. Sergi kapsamında ayrıca; Doğu Çankaya, Evren Erol ve İpek Çankaya 6 Ağustos günü bir söyleşi gerçekleştirdiler.
In this exhibition which took place between August 2 and 26, 2005, Doğu Çankaya, Evren Erol and İpek Çankaya explore the poets who inspire their creative processes. Echoes of the Small Bells is hosted by Maison Magi, Datça and organized in collaboration with halka art project. The exhibition explores the visible and invisible connections between poetry and the visual art. The artists share and discuss the poets who inspire them, sometimes responding to the same poem in different ways, and sometimes bringing different sources of inspiration to the conversation.
Elİnİn Altında Hep Beyaz Bir Kağıt : İlhan Berk’e Yanıtlar
Always a Whıte Paper under hıs hand: Responses to Ilhan Berk’s Poetry
Doğu Çankaya ve Evren Erol ile beraber yarattıkları sergide İpek’in işleri, İlhan Berk’in dizelerine cevaben yazdığı metinlerden ve o metinler içinden alıntıladığı parçaları farklı neslelerle harmanlayarak oluşturduğu mekan içi yerleştirmelerden oluştu. Sergi 18 - 28 Ağustos 2023 tarihleri arasında Bodrum’da Gümüşlük Akademisi’nde gerçekleşti. Zeynep Can fotoğrafladı.
In the exhibition created together with Doğu Çankaya and Evren Erol, İpek’s work consists of original texts in responses to renowned poet Ilhan Berk’s lines, accompanied by installations in the exhibition space featuring parts from these original texts and other visual elements. The exhibition took place between 18 - 28 August 2023 in Gümüşlük Academy, Bodrum Turkey and photographed by Zeynep Can.
Seeds of Art
Seeds of Art, ismi ve proje içeriği İpek Çankaya tarafından 2023'te geliştirilmiş, çok-yıllı bir açık hava sanat etkinliğidir.
Başlığının ilhamını doğadan alan projenin mekânı, Bodrum Çamarası’nda bulunan bir çiftliktir. Proje, çiftlik arazisine yerleştirilen sanat yapıtlarını doğaya atılmış sanat tohumları olarak kabul eder.
Projenin amacı, arazi içinde bulunan çam ormanına doğada sergilenmek üzere gerçekleştirilen üretimlerin uzun soluklu biçimde izleyicilerle buluşmasını sağlamak, anıtsal heykel kalıplarının dışında işlere, yerleştirmelere alan açmak, doğadan ilham alan ve doğaya dost sanatsal pratikler geliştirmektir.
Seeds of Art etkinlik dizisi yılda bir kere gerçekleşir. Etkinlik kutlaması tek gün olsa da üretilen eserler doğa şartları ve işletme sahipleri izin verdiği sürece arazide kalır. Eser üretim süreçleri haftalar öncesinde başlar gerek atölyelerde gerek arazide çalışılarak tamamlanır.
Seeds of Art, her yıl belirlenecek yeni bir başlık altında çalışmak üzere görsel sanatçıları davet etmek üzere tasarlanmıştır.
Projenin küratoryal perspektifi sanatı yaşamın ve üretimin doğal bir parçası olarak kabul eder. Buna göre, doğayla uyumlu malzeme ve teknikler kullanan üretimler desteklenir.
Conceptualized and Co-Curated by İpek Çankaya
Seeds of Art is a multi-year outdoor art event developed and conceptualised by İpek Çankaya in 2023. The project that takes inspiration from nature has as venue a farm located in Bodrum Çamarası. The project considers the artworks to be placed on the farm land as seeds of art planted in nature. The aim of the project is to ensure that the artworks made to be exhibited in the pine forest meet with the audience in the long-term, to open space for contemporary authentic works and installations outside of the monumental sculpture making perspective, and to develop nature-friendly artistic practices. The Seeds of Art event series takes place once a year. Even though the event celebration is for a single day, the works remain on the land as long as the natural conditions and business owners allow. Artwork production processes begin weeks in advance and are completed by working both in artist studios and in the field. Seeds of Art invites visual artists to work under a new title to be determined each year. The curatorial perspective of the project accepts art as a natural part of life and production. Accordingly, productions using materials and techniques compatible with nature are supported.
Seeds of art 2023: Dünyaya Orman Denir
Kavramsal Çerçeve ve Eş-Küratör: İpek Çankaya
“Dünyaya Orman Denir”, küresel yaşam krizlerine ve sistematik sorunlara karşı oluşan bilinç ve dayanışmaya sanat yoluyla katkı sunmak amacıyla öz kaynaklarını uyumla kullanarak kendisini gerçekleştiren bir canlı, kendine yeterli bir sistem ve tüm canlılar için besleyici, koruyucu ve kapsayıcı örnek bir model olan ormanı, sanatsal ifadelerle ilişkilendirmenin yollarını araştırıyor.
Sergi başlığı, doğayı bir metafor olarak kullanan Ursula K. Le Guin’in aynı adlı romanından ilham alıyor. Teknolojik açıdan gelişen insan ırkının dünyayı bir beton yığınına dönüştürdükten, hayvan ve bitki türlerini yok ettikten sonra kolonileştirdiği başka bir gezegende yaşanan bir direniş öyküsünü anlatan romanla günümüz arasında paralellik kuran “Dünyaya Orman Denir” sergisi günümüzde, dünyanın insan eliyle bozulmasının son derece hızlanmış olduğu gerçeğini yadsınamaz bir olgu olarak araştırmasının merkezine koyuyor.
Lale Altunel, Bağdagül Demirtürk, Tao Ulusoy ve Doğu Çankaya’nın eserlerinden oluşan sergi, çevre felaketleri, su, enerji, küresel iklim ve gıda krizleri, kentsel adalet meseleleri, nesli tükenen canlılar gibi derin sorunlarla kendisini belli eden bozulma karşısında doğaya yanıt veren eserleri bir araya getiriyor.
Sergi, bir açık hava sanat pratiği olarak, geleneksel galeri mekanına ve müze pratiğine dayalı sergi yapma biçimlerini sorgulayan alternatif arayışı temsil ediyor. Arazi sanatını, performatif eylemlere, zamanın ve doğa şartlarının eser üzerinde oluşturacağı etkilere de açan “Dünyaya Orman Denir” bir yandan da yerleşik açık hava heykel kalıplarını sorgulayan ve yeniden değerlendiren tartışmalara bir pencere açıyor.
The exhibition "The Word for World is Forest" explores ways to bond the artistic expressions with the forest which is a self-actualizing living creature, a self-sufficient system and a nurturing, protective and inclusive model for all living things by using its own resources harmoniously. The exhibition's aim is to artistically contribute to the awareness and solidarity against global life crises and systematic problems in its modest way.
The title of the exhibition is inspired by the novel of the same name by Ursula K. Le Guin, who uses Nature as a metaphor. It draws parallels between the world's current situation and the novel which tells the story of a resistance that took place on another planet colonized by the techonologically developped human race after transforming the world into a concrete heap, destroying animal and plant species. The exhibition puts at the centre the accelaration of the degradation of the world by human beings today as an undeniable fact.
The exhibition brings together works of Lale Altunel, Bağdagül Demirtürk, Tao Ulusoy and Doğu Çankaya that respond to Nature in the face of deterioration manifested by deep problems such as environmental disasters, water, energy, global climate and food crises, urban justice issues, and endangered creatures.
As an open-air art practice, the exhibition represents an alternative exploration that questions the traditional gallery space and museum practice-based forms of exhibition. Embracing the forms of land art, performative actions, and the effects of time and natural conditions on the artworks, “The Word for World is Forest” also opens a window to discussions that question and re-evaluate established outdoor sculpture patterns.
İpek Çankaya
TAŞ KAĞIT DÜŞ
Kamusal Alan için yerleştirme / Public Art installation, Bodrum 2022
Şiirden ilham alan yerleştirme / Poem inspired installation
34. The Bodrum Cup kapsamında, Ekim 2022’de Bodrum Art Melek grubunun organize ettiği Art Route üzerinde, Bodrum Belediye Meydanı civarında gerçekleştirilmiştir.
Kamusal alan için tasarlanmış olan yapıt üç bölümden oluşmaktadır. Ana ögesini sanatçının Bodrum merkezdeki ev/atölyesinin bahçesinde bulunan begonvil ağacının budanmış dallarından biriktirdiği parçalar oluşturur. Bu gövde bir "düş" ağacını temsil eder. Ağaç ve temsil ettiği "düş" sanatçının üretim partneri Doğu Çankaya'nın iplerle ördüğü koza ile koruma altına alınmıştır. Yapıtın ikinci öğesi, Çankaya'nın aynı adlı şiirinin taşa yazılmış bir dizesidir.
Eserin yanında bulunan not izleyiciyi hem www.arthalicarnassus.com/ipek-work adresinden şiirin tamamını okumaya hem de "mutlu bir an ya da anı" fotoğrafı çekip sosyal medyada #taskagitdus etiketiyle paylaşmaya davet eder. Böylece sanatçı izleyiciyle bir iletişim ve paylaşım kapısı aralamayı hedefler.
Realized in October 2022, on the Art Route organized by Bodrum Art Melek within the scope of 34th The Bodrum Cup, the work is located near the Bosrum Municipality Square.
The work, which is designed for public space, consists of three parts. Its main element is the tree made of the stored pruned bougainvillea branches that the artist got in the garden of her house/workshop in the centre of Bodrum. This piece is the tree embodying a "dream". The tree and the "dream" are protected by a cocoon of threads wrapped by Doğu Çankaya, her production partner. The second element of the work is a line of Çankaya's poem of the same name written in stone in Turkish and English. The sentence reads "[And you my friend] send me a picture of the rock, the paper or the dream."
The caption next to the piece invites the viewer both to read the entire poem on www.arthalicarnassus.com/ipek-work and to take a "happy moment or memory" photo and share it with the #taskagitdus hashtag on social media. Thus, the artist aims to open a door for communication and sharing with the audience.
Başka Kitaptan
Contemporary Istanbul 2021, Metin Sanatı / Text Art, halka sanat projesi





"Başka Kitaptan, 2020 yılı sonlarında yazdığım, bir şiir-manifestodan görselleştirilmiş bir iş. Amacım, biraz güçlü bir metni görsel olarak yumuşatıp sıcaklaştırmak, edebi ifadeyle görsel ifade arasında kontrast yaratmak ancak metnin ruhunu çok da geri plana atmadan sunmaktı. Bunun için Doğu'yla kafa kafaya verip bir tasarım/uygulama çıkarttık. İş, aralarında algısal nüanslar içeren iki versiyon halinde Bodrum'daki atölyemiz Art Halicarnassus'ta üretildi. Contemporary Istanbul sanat fuarında halka sanat projesi ile sergilendi."- İpek
"Başka Kitaptan (From Another Book), is a visualized work from a poem-manifesto I wrote at the end of 2020. My aim was to visually soften and warm a somewhat strong text, to create a contrast between literary expression and visual expression, but to present the spirit of the text without putting it too far behind. For that reason, Doğu and I put our heads together and came up with a design/application. The work was produced in two versions with perceptual nuances in our atelier Art Halicarnassus in Bodrum. It was exhibited in the halka sanat projesi booth Contemporary Istanbul Art Fair."- İpek
ruşenağa numara sekiz
2020, Metin Yerleştirme (şiir, çeşitli efemeral malzeme)
Bu işi sergilediğim Rüzgarda Akan Atlar ya da Yuvadan Uçmak sergisi benim için kişisel bir anlam taşıyor çünkü dokuz yıldır içinde ürettiğim, düşündüğüm, paylaştığım, yaşamımın merkezinde bulunan mekanlardan biri olan bir yapıya veda sergisi. Hem temayı küratöryal ekibe önerirken hem de sergileyeceğim işin temelini oluşturan şiiri yazarken hep bu kişisel yakınlıkla sınandığımı hissettim. Duyguyla sağduyuyu ayrıştırmak ve aktarmak istediğim gerçek tonu tutturmak benim için çok önemliydi.
Görselleştirdiğim şiir güçlü duygular barındırdığı için sunum biçimini belirlerken bu duygusallıkla arama olabildiğince mesafe koymak istedim. Biçimle içerik birbirini dengelemeliydi. Kullanacağım malzemelerin, duygunun kadınlıkla eşleştirilmesinin çok yaygın olduğu bu coğrafyada, işi ve özellikle metnin kendisini gölgede bırakabilecek çağrışımlara alan açmamasına özen gösterdim. Strüktürel olarak düz ve keskin hatları olan, herhangi bir süsleme ya da bezemeyle ön plana çıkmayacak, basit ve sergi bitiminde çerçeveler içinde saklanması gerekmeyecek bir sunum biçimi tasarladım. Bunun için metni parçalara bölüp sözcükleri ve seçtiğim farklı tipografileri ön plana çıkaran büyüklü küçüklü kutular hazırladım; parçalanmış metni asetatlara bastırdım; kutu çerçeveleri strafordan yapıp mükemmel görünüşün peşinde koşmayan ve malzemeyi belli edecek biçimde temel renklerde sprey boyalarla boyadım. Her bir kutunun arkasına kısıtlı ömrü olan küçük mumlar koydum. Bu seçimleri yapmamın diğer nedeni de bu çabukluk, gündeliklik ve geçicilik yani efemeral nitelikti. Ancak sanılmasın ki yapımı ve bakımı el tutmadı. Tam tersine, bir çerçeveciye verilecek bir sipariş yerine bir çekirdek ekip desteğiyle günlerce, saatlerde kestim, yonttum, boyadım. Mumları sergi süresince galeri ekibiyle beraber açıp kapadım, yeniledim. Bunun yanında, gün ışığı çekilince bu mumların yerleştirmeye kattığı atmosfer beklentimi aştı; bana deneyimlemenin, araştırmanın ve rastlantılara biraz şans vermenin ne kadar değerli ve kimi kez ne güzel sürprizli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Geçen dokuz yıl içinde halka sanat projesi’ni gerçekleştirirken bana yakın-uzak, elimin değdiği ya da sadece yolumun kesiştiği birçok çalışma arkadaşım oldu. Bu mekan en uzun soluklu arkadaşımdı. Şimdi onu bırakıyorum, halka sanat projesi ile ben el ele verip yeni ihtimallere, mekanlara, üretimlere doğru yol alıyoruz. Bu mekandan bağımsızlaşıyoruz. Ruşenağa Numara Sekiz’i bu ayrılığın orta vadede gelmekte olduğunu iliklerimde hissettiğim bir anda yazdım. Oturdum kalemi elime aldım ve sözcükler defterde aktı. Sonunda hıçkırarak ağladığımı ve lanet olsun burada, “bizim” dediğimiz bu yerde de yaşatmayacaklar bizi dediğimi unutmayacağım. “Onlar” çok kalabalıktı; üç beş kişi değil, kişisel çıkar meselesi değil, kocaman bir eko-sistemdi. Aklımdan geçen genele ve onun kurallarına alternatif bir kültür noktasını temsil ettiğimiz ve işlememesi için kurulan bir yapıda onu işler hale getirdiğimizdi.
Ama bu güncel akışı sistemin normalleştireceği bir yok oluş olarak değil, bir arınma, kabuğundan soyulma, hafifleyerek yenilikleri kucaklama olarak duyumsamaya karar verdim. Başta bir eğitmen olarak benim bu eko-sistem içindeki rolüm yıllardır öğrettiğim, savunduğum ve uygulamaya çalışarak örneğini oluşturduğum her şeydi. “Gerisi yok hükmündedir” diyebilmek bana sunulan en büyük özgürlüktü. Hakkını vermeye çalışıyorum. Ruşenağa Numara Sekiz benim için bu eski dosta saygılarımı sunduğum bir veda cümlesidir.
İpek Çankaya 02.02.2020, Bodrum (Güncelleme: 04.04.2020)
Ruşenağa Numara Sekiz / Ruşenağa Number Eight
İpek Çankaya, 2020, Metin Yerleştirme / Text Installation
Rüzgarda Akan Atlar ya da Yuvadan Uçmak / Horses Fluent in the Wind or Flying from the Nest
halka sanat projesi, 22.02 - 23.03. 2020, Küratörler / Curators: Bahar Güneş, Öykü Demirci
Proje Teknik Destek / Project Technical Support: Erhan Balkaya, Mehmetcan Çökük, Sevda Bad, Doğu Çankaya
Bulanık
Contemporary Istanbul 2019, Metin Sanatı / Text Art, halka sanat projesi
SPORAD ( Halikasnas Balıkçısına Saygı / Homage to the Fisherman of the Halicarnassus)
The exhibition Horses Fluent in the Wind or Flying from Home in which I have shown this work carries a personal meaning for me in the sense that this is a farewell exhibition to a space in which, for the past nine years, I have created, produced and shared art, a space which has been in the centre in my life.
Since the poem I visualised contains strong emotions I aimed to keep a certain distance with them during the execution of the work. The content and the structure should balance each other. I have carefully selected the materials I was about to use in such a way that they would not shadow the essence of the work and especially the text itself. My main motivation in doing so was the fact that in this geography emotions mostly considered to overlap with femininity, and I wanted to avoid any misperception of creating a feminine body of work.
Therefore, in terms of structure, I made Styrofoam frames with straight and sharp contours which would not require to be kept at the end of the exhibition. I have not used any ornamentation or decoration; I have divided the poem into parts and printed in acetate in a way that brings the words and the various typographies I have chosen forward. I have spray painted the styrofoam frames in basic plain colours without being preoccupied with the perfect outlook, and enabled them to give hints about the base material. I have also placed tiny candles with limited battery life spans at the back of each frame, against the wall.
The other reason I have made these choices was this quickness, everydayness and temporariness which define the ephemeral character of the presentation. But do not be mistaken by thinking that the execution and maintenance did not require any hand labour and perseverance. On the contrary, it took me days and hours to cut, carve and spray paint with the help of a bone crew. Thanks to the support of the gallery team I have turned the candles on and off and replaced them if necessary, during the exhibition period. On the other hand, when the daylight fades away the atmosphere that the candles created exceed my expectations. It has reminded me once again how valuable and full of surprises is to experiment, to search and to give a chance to coincidences during any process.
Sporad (Halikarnas balıkçısına saygı)
2019, Yerleştirme
‘Mavi Sürgün’ adlı otobiyografik kitabında açıkladığı üzere tohum anlamına gelen “Sporad” Halikarnas Balıkçısı ismiyle bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya ithaf edilmiş yerleştirme projesinin üst başlığıdır.
Çalışma, Bodrum’u, Anadolu ve Akdeniz coğrafyasını, insanını, tarihini, kültürünü can-ı gönülden sevmiş, kendisi de o coğrafyanın uzantısı olarak yaşamış ve hem edebiyat dünyamızda iz bırakmış, hem de bu diyarın yaşam kültürünü ve ekolojik çevresini birden çok biçimde şekillendirmiş bir aydına saygı niteliğindedir.
Projenin çıkış noktası, 8 Eylül - 6 Ekim 2019 tarihleri arasında halka sanat projesi’nde gerçekleşen ‘Mekân Ruhuna Yolculuk’ sergi metninde yer alan “Mekân ruhu, insana öyle bir işler ki, yapıtlar ve onu üreten insanlar, içinde bulundukları (üretildikleri) mekânın imzasını taşırlar” cümlesidir.
Bir araştırma ve keşif projesi olarak başladığım çalışma, bu sergi aracılığıyla görsel bir pratiğe evrildi. Halikarnas Balıkçısı’ndan hareketle gidilebilecek –ve bundan sonra izlemeyi umduğum – uzun bir yol var. O yüzden yerleştirmenin adını ‘Sporad’ koydum.
SPORAD şu unsurlardan oluşuyor:
1. Halikarnas Balıkçısı için farklı kaynaklardan topladığım bilgilerle oluşturduğum biyografisi. Bu biyografide yer alan isimlerin, mekânların, eylemlerin, ifadelerin ve edebi eser başlıklarının bir yaşam öyküsünü özetlemenin ötesinde, okuyucuyu bir karakter ve bir dünya duruşunu aydınlattığını düşünüyorum.
2. Balıkçı’nın Bodrum’a getirdiği ve diktiği düzinelerce bitkiyi temsilen, onda bir anısı olan bir ağaç, Sinameki (Kassiya) fidanı
3. Ses yerleştirmesi
4. Balıkçı’nın mezarının da içinde bulunduğu müze bahçesinden bir avuç toprak
5. Bir balık ağı ve üzerine iliştirilmiş olarak ‘Mavi Sürgün’ adlı yapıtından alıntılar
6. Duvarda, Balıkçı’nın bir cümlesi
7. Duvarda çerçevelenmiş olan Balıkçı’nın Türkçe ve İngilizce biyografisinin altına yerleştirilmiş olarak romanı Aganta Burina Burinata'nın 500 adet özel İngilizcesi baskısından 418 numaralı kitap
Proje burada bir yerleştirmeyle bitmiyor. Sergi bitiminde her şeyi toplayıp herkes eski yaşamına dönsün istemiyorum. Öncelikle, yerleştirmede kullandığım bazı unsurlar Balıkçı’ya geri dönecek. Kassiya fidanını yukarıda sözünü ettiğim müzenin bahçesine dikeceğim. Bu eylemin, Balıkçı’nın üzerinde çalıştığı konuları da kapsayacak şekilde, kültürel alanda çalışan ve araştırma yapanları bir araya getirecek bir hareketin ilk adımı olmasına niyet ve gayret edeceğim.
İpek Çankaya, Temmuz 2019, Bodrum
SPORAD– Halikarnas Balıkçısına Saygı / Homage to the Fisherman of Halicarnasus
Sporad which means seed, as explained in the autobiographical book ‘Mavi Sürgün’ (The Blue Exile) by Cevat Şakir Kabaağaçlı who is known by the pen-name of the Fisherman of Halicarnassus, is the main title of the installation project dedicated to him.
The work is an homage to a man of culture who was deeply engaged with Bodrum, an Aegean town in the west coast of Turkey; and also with the Anatolian and Mediterranean geography, people, history and culture; who himself lived as their integral part; and left a distinct trace in the literature, as well as in the living culture and ecology of this landscape.
My starting point was a sentence from the conceptual framework of the exhibition ‘Journey to the Spirit of Place’ which takes place at halka sanat projesi between September 8 - October 6, 2019 and which says: “Spirit of place sinks so deep into a person that subsequent works, and the people producing them, carry the signature of the landscape in which they are produced.”
Initiated as a research and exploration project, it turned into a visual practice via this exhibition. There is a long way to go staring from the Fisherman of Halicarnassus – which I am now willing to follow. That is why the installation is entitled ‘Sporad’.
SPORAD is composed of these elements:
1. Biography of the Fisherman of Halicarnassus that I gathered from various sources. I think that the names, places, actions, expressions and literary work titles go beyond being the headlines of a life story; but enlighten the reader about a character and an attitude towards the world.
2. Cassia sapling which has a deep memory in the Fisherman, as a representative of dozens of plants that he brought to and planted in Bodrum
3. A sound installation
4. A handful of earth from the garden where his grave and a small museum are situated
5. A fishnet and attached quotations from his book ‘The Blue Exile’
6. A sentence from the Fisherman on the wall
7. Book numbered 418 of 500 special English edition of the Fisherman's novel Aganta Burina Burinata, framed and placed on the wall under his biography in Turkish and English.
The project does not come to an end in here. I do not wish that everyone goes back to their routine after the exhibition is uninstalled. To begin with, some of the elements I use in the installation will be going back to the Fisherman. I will plant the Cassia sapling to the museum garden which I have above mentioned. I intend to take this step as an initiatory gesture of a movement that gathers together people from the cultural field, including those who work and research subjects that the Fisherman of Halicarnasus also worked on.
İpek Çankaya, July 2019, Bodrum
SPORAD (Halikarnas Balıkçısına Saygı)
İpek Çankaya, 2019, Yerleştirme
Mekan Ruhuna Yolculuk, halka sanat projesi, İstanbul
Küratörler: Bahar Güneş, Öykü Demirci
Proje Asistanı: Mehmetcan Çökük
Fotoğraflar: Sevda Bad
Bir akıl defteri yapsak neyi aklımızda tutacağımızı unutmasak
2019, Yerleştirme (Metin, buluntu dialar, mekanik dia makinası)
DÜŞÜNCE AKIŞINDAN NOTLAR
Giriş: Teknolojinin hızı, hayatın hızı
Dia makinesi yirminci yüzyılın son çeyreğini yaşamış olanlar için önemli bir buluştu. Herşeyin saniyeler içinde sonsuz denecek kadar hızlandığı, çeşitlendiği günümüze benzemeyen daha durağan zamanlarda, fotoğraf makinesiyle kaydedilen anları kişiye ait özel bir alanın samimiyetinde izlemek için yaratılmış çağın teknolojisiydi. Opto-mekanik bir teknoloji ürünüdür ama içinde dolaylı yoldan duygu barındırır. Unutmamayı, özlemi, korumayı, bir anı yeniden yaşarmış gibi hissetmeyi, yeri geldiğinde kaybettiği kim, ne, neresi varsa tekrar bulmayı, buluşmayı ve o an yanındakilerle paylaşmayı bir anlığına mümkün kılar. Bu haliyle sihirli bir zaman makinesi gibidir. Anlamları büyütmenin bin bir yolunu bulan insan icadı birçok araçtan biridir. Sanki teknolojinin giderek soğuyan dokusunun henüz ete kemiğe işlemediği bir zaman yolcusudur.
Bu makinede aletin işleyiş sistemi ve hızı kendi çağının hızına uyduğu kadar duyguların hızına da, derinliğine de uyar. Temelde baş aşağı olarak bir kızağa yerleştirilen ve analog bir makineyle çekilen fotoğrafların pozitif şeffaf baskıları makinenin ışık kaynağı ve mercek aracılığıyla karşıda bir duvara ya da perdeye yansıtılır. Kumanda yardımıyla kızak ileri geri hareket eder. Kullanıcı kendi hızını kendisi belirler. Yani kendi zamanında ilerler. Kullanıcı olmak izleyici olmaktan fazlasıdır. Katılımcı olmayı, sürecin aktif parçası olmayı getirir. Giderek daha az insan katkısının olduğu her şeyin aksine insanla makine arasında da, gösterimi yapanla izleyenler arasında da daha demokratik ve kolektif bir ilişki önerir. İki dia arasında durup sohbete, bir anı perdede dondurup düşünmeye, hayal etmeye, zihnin derinliklerinde süzülmeye yeterli zamanı tanır. Zamanı kullanıcısı belirler. Duygunun hızı, düşüncelerin akışı ve kullanıcının ruh hali deneyimin hızını belirler. İcadında olduğu kadar bugün de karmaşanın, zorluğun, yokluğun ve kötülüğün kol gezdiği dünyanın köşelerinde olumluyu, mutluluk vereni ve umudu yaşatmak için güzel bir oyuncaktır.
Bir şiiri parçalayıp bir makinenin içine koymak
Bir metni parçalayıp bir makinenin içine koymak bir karardır. Yazan için zor karardır. Yazarken okuyucunun her cümleyle, her fikirle ilişki kurması, bir duygu yakalaması ve kendinde o duygunun bir karşılığını bulması umulur. O yüzden kelimeler önemlidir. Kelimeler çok kullanılır, çok yıpranır, ondandır ki çok düşünülerek seçilir.
Şiiri parçalamaktan kasıt bölümlere ayırıp akışı kesintiye uğratacak biçimde imgelerle bölmektir. Metni parçalarken anlamı ve onu yaratan duyguyu ikinci plana düşürme korkusu ise çetrefilli bir yoldur. Bu eylem, şüphesiz ifadenin çeşitlenmesi amacını taşıyor. Bununla beraber metnin anlamını –yani yazarken niyetlenilen anlamı- dağıtma, azaltma, kaybetme riski taşıyan bir yanı var. Ama bir fikri ya da bir metni doğuran duyguyu yeni ihtimallerle buluşturma ve yeni bir anlatı oluşturma yolu olarak da ümit vadetmiyor değil. O kadar ki eğer yazar bu ümidi beslemek isterse metin kendi içinden yeni bir hikâyenin kırıntılarını çıkarır. Bu kez görsel bir hikâye…
Bir başkasının seçimleriyle ilerlemek
İmgeler minyatür resminde yazılı metni görselleştirmek için kullanılır. O yüzden kitapla, yazıyla olan bağı kuvvetli ancak tanımlayıcı ve tamamlayıcı niteliktedir. Günümüzde genellikle imge yazıdan daha önce fark ediliyor. Görsel kültürün baskın olduğu bu çağda okumak ve yazmak daha fazla emek isteyen eylemler. Oysa göz imgeyi hızlıca yakalıyor, daha çabuk tüketiyor. Bu elbette imgenin sığlığını göstermez, önemli olan bakan gözün eğitimidir. Bakılanı anlamak, yorumlamak saniyelik bir iş olmamakla beraber, imgenin yüzeyel tüketime açık olduğunu da kabul etmek gerekir.
Öte yandan metin zaman ister; durdurmak, düşündürmek, hayal ettirmek ister. Göstermediklerini tanımlar ama tanımladıklarının her okuyanın zihninde farklı canlandıracağı boşluklar yaratır. O yüzden çoğu kez filme çekilen bir romandaki mekânlar ya da kişiler hayal kırıklığı yaratır çünkü her okuyucunun kafasında orijinal metni okurken farklı çağrışımlar oluşmuştur, kendilerine gösterilenle tatmin olmazlar. İhtimaller sınırsızdır.
Hal böyle iken, metin odaklı bir işte imge ve araç kullanmak bir yanıyla metinsel işi bir adım ileri götürür ancak diğer yanıyla izleyiciye bir kısıtlama getirir. Kendileri için seçilmiş bir dizi imgeyle baş başa kalırlar. Kumandayla ele aldıkları gücü, kendileri için seçili imgeler ve belirlenmiş görsel sıralama ile yitirirler. Burada, seçilen görsellerin yazarın elinden çıkmamış olması ise metin, imge, yazan, fotoğraflayan ve izleyen arasında yeni bir buluşma için bir tohum atar.
Son söz
“Bir akıl defteri yapsak neyi aklımızda tutacağımızı unutmasak” özgün bir şiir metnini bir dia makinesinin içinde buluntu görsellerle birlikte kullanır. Kaç kişinin makinesindan, hangi teknik ya da estetik bilgi ile çıktığı ve hepsinden önce niyeti ve kullanım yeri bugün artık bilinmeyen buluntu imgelerdir bunlar.
Bu fotoğraf seçkisi mükemmelliğin peşinde koşmaz, bir estetik anlayışı yüceltmeye çalışmaz ama bugün için kıymetli bir şey yapmaya çalışır: İzleyiciyi tesadüflere, yeni buluşmalara açar. O yüzden imgeler parlatılmamış; diaların lekeli ya da dia kutusu içindeki yerleşimin bazen eğri oluşu düzeltilmemiştir. Dizelerin göze yansıması farklı uzunluk ve büyüklüktedir. İnsan eline, kusura, şansa açık kapı bırakır. İmgeler ve kelimeler başka başka hikâyeleri anlattıkları bir ortamdan çıkıp yeniden bir araya getirilerek daha önce anlatılmamış bir hikâyenin parçası olurlar.
Bir zamanlar bir yerde isimsiz birilerinin deklanşöre basan elleri, çok yıllar sonra yeni bir anlatının içinde, özgün bir metinle ve eski bir araçla buluşup, herhangi bir tasvir amacı taşımadan ne geçmişe, ne yarına, ne o manzaralara, ne o insanlara ait olmayan bir zihin defterine dâhil olurlar. Bu defter ne tek başına şiirden, ne imgelerden ne de araçtan ibaret değildir. Hepsinin bir aradalığıyla yoğrulmuş, elinde kumandayı tutan izleyicinin nefesi ve ritmiyle hayat bularak zamansız bir anlatıya dönüşen ve yeni önermeleri besleyen bir akıl defteridir artık.
Fotoğraflar / Photo Credit: Bahar Güneş - Sevda Bad - İpek Çankaya
Kayıtsızlık Şenliği sergisi kavramsal çerçevesine yanıtımdır:
“Olana bitene, yaşayana ölene, yaşatana öldürene karşı verilebilecek en iyi yanıtlardan biri bence sevgiyle, tutkuyla, aşkla yaşamak ve yaşatmak. Asla kayıtsız kalmamak gereken, yaptığı her şeyi, baktığı her yeri, kendine ilham veren her insanı ve canlıyı tutkuyla sevmek, ondan öğrenmek ve böyle bir hayatı çoğaltmak, zenginleştirmek.
Kötülüğe, bayağılığa, bağnazlığa ve diğerlerine karşı gösterilebilecek en güzel kayıtsızlık örneği onu yok sayarcasına iyiyi yüceltmek; çünkü iyilik iyiliği besler. Aslında tüm sanat dalları, edebiyatından mimarisine dünyayı değiştirir ve kayıtsızlık bayrağını açanlar için başvurulacak rehberdir. Doğa ve insana ilham veren insanlar da tüm kusurlarıyla, ve hatta en çok da kusurlarıyla bu rehberde yerlerini alır.”
Kayıtsızlık Şenliği - Festival of Insignificance / 10.03 – 14.04 2019 / halka sanat projesi / İstanbul
Küratörler - Curators: Bahar Güneş – Öykü Demirci
Let’s make a mind book, let’s not forget what to keep in mind
2019, Installation (text, transparent photos, mechanical slide projector)
NOTES FROM THE STREAM OF THOUGHT
Prologue: Speed of technology, speed of life
Slide projector was an important invention for those who have lived the last quarter of the twentieth century. In steadier times that do not resemble to our day in which everything gets to be almost indefinitely fast and varied, it used to be the technology of the era designed to illustrate moments caught by a personal camera in the privacy of one’s personal space. It is an opto-mechanical product yet indirectly it contains an emotion by momentarily remaking remembrance, longing, protection, revival and reunion with anyone or place lost possible, and by sharing them with others. In that sense it is like a magic time machine, one of many human inventions that increase meanings in several possible ways; a time traveller, not deeply touched by the texture of technology which gradually gets colder and colder.
The working system and speed of this machine match the speed and depth of feelings as well as they do to the speed of its own time. Basically transparencies of photos taken with an analogue camera are mounted in sturdy frames upside down in a slot and projected onto a wall or a curtain through a light source and lenses. The slot moves forward thanks to a remote control. Users determine their own speed. This means they move in their own time. Being a user is more than being a viewer. It requires active participation, being a part of the process. In contrast with everything that requires less and less human contribution, it proposes a more democratic and collective relationship both between the human and the machine, and between the presenter and the audience. It allows enough time to stop and chat, freeze a moment on screen and think, imagine and flow in the depth of the mind to recapture things between two sides. Time length is determined by the user. The speed of the emotion, the flow of thought and the mood of the user determine the length of the experience. Today it is a nice toy as it was in its own era to keep hope, the positive and the good alive in the corners of the world when hardship, confusion, absence and evil wander around.
Decomposing a poem into pieces and putting in a machine
To decompose a text and put it into a machine is a decision, a difficult one for the writer. One hopes that the reader relates with every sentence, idea, catches an emotion and finds its counterpart in themselves while reading them. That is why words are important. Words are used very much and worn off, therefore they are carefully chosen.
What means to break into pieces in this context is to interrupt the flow by inserting images in between. And it is a tricky path to do, because it may cause the meaning and the emotion that creates it to fall on a secondary position. This action undoubtedly carries the intension to diversify the expression. Meanwhile, it has a risk to narrow down the meaning – the intended meaning at least- disperse or lose it for good. But, it also harbours a hope to open the emotion that creates a text up to new possibilities and to create a new narrative so much so that if the writer cares to nourish it, the hints of a new story may come forward, and this time it is a visual one.
Moving forward with somebody else’s choices
In a miniature painting images are used to illustrate texts. That is why their connection with the book or the text is strong, yet it is descriptive and complementary. Today, image is usually noticed before text. In an era of the visual culture reading and writing are highly demanding deeds. On the other hand eye catches the image quickly and consumes it very fast.
Obviously this does not show the shallowness of the image, what is important is the education of the eye that looks. To understand and interpret what is seen is not a momentarily action, however one must accept that the image is open to artificial consumption.
Text demands time; it needs to stop, think, imagine. It defines what it does not show; it creates spaces that can be different in the readers’ minds. Therefore, characters or places in a movie based on a novel cause disappointment from time to time because their realizations are different in everyone’s mind. People are not satisfied with what they are shown, possibilities are endless.
Having said that, using image and device in a text based work moves it a step forward and yet it brings a restriction to the audience who are now next to the images chosen for them. Here, the fact that the visuals are not created by the hand of the writer spreads seeds for new encounters.
Epilogue
“Let’s make a mind book, let’s not forget what to keep in mind” uses an original poem’s text with found transparent photos in a mechanical slide projector. The identity and the number of the photographers are unknown, as well as the technical and aesthetic knowledge they have. The intension of taking these photos is also unclear.
This photographic selection does not pursue the perfection or tries to glorify an aesthetic perspective. Instead, it aims to achieve something valuable for today: To open up a meeting with coincidences. That is why images are not polished; the stains or the possible misplacement of the slides in their boxes are not corrected. Lines are in various lengths and sizes. It leaves room to human hand, error and chance. Images and words coming from respectively different contexts are brought together to make part of a previously untold story.
Unknown hands in an unknown time and place come together years later with an original poem and an old machine to be a part of a mind book without being descriptive or illustrative. The book is not merely made of the poem or images or the machine in their own rights, but they are reshaped to meet with the breath and rhythm of the viewer who holds the remote control. In this way, they are parts of a mind book which is open to new propositions to become a narrative unbounded of time.
Festival of Insignificance / 10 March – 14 April 2019 / halka sanat projesi / İstanbul
Curators: Bahar Güneş – Öykü Demirci
Toprağın Şarkısına Prelüd / Prelude to the Chant of the Earth
Contemporary Istanbul 2018, Metin Sanatı / Text Art, halka sanat projesi